Fatih Sultan Mehmed Han

Fatih Sultan Mehmed Han

üstad

üstad
MUHASEBE Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri! Sadece, beyni zonk zonk sızlayanlardan biri! Bakmayın tozduğuma meşhur Bâbıâlide! Bulmuşum rahatımı ben de bir tesellide. Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası! Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası? Evet, kafam çatlıyor, gûya ulvî hastalık; Bendedir, duymadığı dertlerle kalabalık. Büyük meydana düştüm, uçtu fildişi kulem; Milyonlarca ayağın altında kaldı kellem. Üstün çile, dev gibi geldi çattı birden! Tos!!! Sen cüce sanatkârlık, sana büsbütün paydos! Cemiyet, ah cemiyet, yok edilen ruhiyle; Ve cemiyet, cemiyet, yok edilen güruhiyle... Çok var ki, bu hınç bende fikirdir, fikirse hınç! Genç adam, al silâhı; iman tılsımlı kılınç! İşte bütün meselem, her meselenin başı, Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı! Tırnağı, en yırtıcı hayvanın pençesinden, Daha keskin eliyle, başını ensesinden, Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına; Yerleştirse başını, iki diz kapağına; Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi? Yetiş, yetiş, hey sonsuz varlık muhasebesi! Dışımda bir dünya var, zıpzıp gibi küçülen, İçimde homurtular, inanma diye gülen... İnanmıyorum, bana öğretilen tarihe! Sebep ne, mezardansa bu hayatı tercihe? Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem! Üst kat: Elinde tespih, ağlıyor babaannem, Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları, Alt kat: Kızkardeşimin (Tamtam) da çığlıkları; Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim; Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim! Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş! Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş... Rahminde cemiyetin, ben doğum sancısıyım! Mukaddes emanetin dönmez dâvacısıyım! Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana; Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana. Zaman, korkunç daire; ilk ve son nokta nerde? Bazı geriden gelen, yüzbin devir ilerde! Yeter senden çektiğim, ey tersi dönmüş ahmak! Bir saman kağıdından, bütün iş kopya almak; Ve sonra kelimeler; kutlu, mutlu, ulusal. Mavalları bastırdı devrim isimli masal. Yeni çirkine mahkûm, eskisi güzellerin; Allah kuluna hâkim, kulları heykellerin! Buluştururlar bizi, elbet bir gün hesapta; Lafını çok dinledik, şimdi iş inkılâpta! Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni! Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez Yeni! Karayel, bir kıvılcım; simsiyah oldu ocak! Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak? 1947

20 Mart 2012 Salı

16 Mart 2010 Salı

cleveland 2008


BAŞLANGIÇ

her şey konyada ki okulumun uzamasıyla başladı.ingilizcemin iyi olmasına rağmen ne erasmustan ne diğer programlardan yararlanabiliyordum.üniversitenin ilk yıllarıdan beri aklımdan çıkmayan yurtdışına çıkma hayali 2008 yazında gerçek olabilirdi wat programını araştırdım.ve son sınıfların da başvurabilme hakkıyla ankarada ki bir şirkete başvurdum. tarih mart 2008
ROAD SHOW
mart 2008 in ortalarında ciee roadshowa katıldım.sırayla işverenlerle görüşülüyordu istanbulda the marmara hotel de hmshost şirketinin yetkilisi linda farrell a görüştük
ilk başta iyi bir insan profili çizen bu orta yaşlı amerikalı hanımın melek maskesi takmış bir şeytan olduğunu ve amerikada beni çok zor günlerin beklediğini bilsem belki hemen orada vazgeçerdim.ama iyi ki öyle olmamış.kadın bize hangi eyaleti seçeceğimizi sordu ben önce newjersey istiyordum çünkü dayım ordaydı ama maalesef orda yer kalmamış geriye chicago texas ve cleveland kalıyodu.nedense cleveland bana iyi bir seçenek gibi göründü ve orayı seçtim.linda hanım bize iletişim bilgilerini hms hosta nasıl gideceğimi havaalanında beni kimin karşılayacağını tek tek anlattı o gün sakallıydım işe gelirken düzenli traş olmamı tembihledi.ve iş sözleşmesini imzaladı.ben de otelden kafamda soru işaretleriyle beraber ayrıldım.şirkete daha para vermemiştim ve vazgeçebilirdim.1 hafta araştırma yaptım.ve şirkete 800 avroyu bayıldım.

VİZE BAŞVURU SÜRECİ
13 saatlik tren yolculuğuyla konyaya geri döndüm.sınavları verip okulu bi daha uzatmadan amerikada yüksek lisans hayalleriyle derslere daha bi sıkı sarıldım.herkesle vedalaşmaya başladım.
nisan ayının ortalarında ds formum geldi.vize görüşmem 10 mayısta 9 mayısta ankaraya gidip ankarada okuyan liseden arkadaşlarla buluştuk.daha önce vize görüşmesine girmiş arkadaşımdan tiyoları alıp.sabah 9 da konsolosluğun yolunu tuttum.
konsoloslukta vize almaya çalışan göçmenlerin arasından kıvrılıp sıra numaramı aldım ve beklemeye başladım . görevli bayan adımı okulumu bölümümü babamın işini sorup have a nice holiday dedi.heyecandan did ı got the visa dedim.sure sözünden sonra konsolosluktan uçarak çuktım.

oryantasyon
mayısın sonunda ankara sherıton(şerıtın)otelde ciee nin oryantasyonuna gittim.çokta gerekli bir şey olmadığını öğrendim.kısaca kadın her sorunda call ciee diyodu.bende bu numaraya ilk andan itibaren bir çok kez aradım.
devamı haftaya....

İSTANBUL
Haziranın 8 inde son final sınavıma girdikten sonra bu arada okulu uzatmıştım 6 tane alttan dersim vardı.en zor ders olan finansal yönetimden 3.kez tecrübe ettiğim sınava da girdikten sonra konyayla ömür boyu türkiyeylede birsüreliğine ilişkim bitmiş gibi görünüyordu.uçak biletim 12 haziran saat 16 idi galiba.İstanbula bilet alıp 9 haziran sabahında şehri istanbula vardım.zeytinburnuna teyzeme gittim.o nun durumdan haberi var zaten bütün belgelerimi(ds-pasaport-kimlik)fotokopilerini çekip teyzeme verdim.Artık bi kaç kez gördüğüm istanbulu gezmeye başlayabilirim hemen hemen bütün tarihi yerlerini gezdim son öğrenci indirimimle arkadaşlarımla görüştüm.12 haziran saat 14 te atatürk havaalanındaydım.o güne kadar sadece antalya havaalanını görmüştümve uçaklara uzaktan bakanlardandım.ilk uçak seyahatim olacaktı ve 11 saat sürecekti.valizimi sırt çantamı ve postacı tipi çantamı 1 büyük 2 küçük luggage ım vardı.valizi tartıp uçağa gönderdiler.diğerlerini yanıma aldım.delta hava yollarıyla 700 euroya uçuyordum bu arada.görevliler yardımcı oldu.benim gibi 3-4 tane daha wat öğrencisi vardı gerisi türkiye-abd arası mekik dokuyan orta yaşlı kişiler ve orada eğitim gören türk öğrencilerdi.pek fazla amerikalı yoktu.valizleri verdkten 10 dakika sonra uçağın saat 20.00 de kalkacağını öğrendim.teyzeme geri döndüm.saat 18.00 de geri geldim bu sefer de saat 22.00 ye ertelenmiş uçuş.bize yemek fişi verdiler 10 liralık kadar.orada bir pizza yedim diğer watçı arkadaşla beraber o da alaskaya gidiyormuş.bu arada unuttuğum bişey babamı saat 13.00 de aradım.ben amerikaya gidiyorum diye(vadafone reklmındaki gibi:) ) ablam allhtan sabahtan söyemiş babam tamamen karşı olmasına rağmen amerikaya gidene kadar o gün içinde 4 kere aradı uçak dha kalkmadımı gidince haber et diye.saat 10:00 gibi uçak piste yanaştı. ayakkabılara kadar çıkarıp x-ray dan geçtik.ve nihayet 10.30 gibi uçaktaydık.pencere kenarında ki yerimi aldım.yol arkadaşım türkmenistanlı bir wat öğrencisiyidi onunda 2.yılımış ve orlando ya oyun parkına gidiyormuş.uçak nihayet hareket etti 10-15 dakika düz gittikten sonra burnunu havaya kaldırıp bir süred öyle gitti en heycanlı kısmı o bide inerken.sonra yavaş yavaş düzeldi ve istanbulu ayaklarımızın altına aldık.ilk uçak deneyimi unutulamayacak birşey.ilk 1 saat bir şey olmadı sonra ı-94 formunu doldurduk.film izledik 2 tane müzik dinledim sigarasızlıkan kafayı yedim sohbet ettik dergileri okudum bulutları seyrettim uyuyamadım velhasıl 11 saat geçri karşımdaki ekranda 5 dk sonra ny ta olacağımız bildirildi.ve uçak kalktığı gibi heyacan verici bir şekilde piste indi.eşyalarımı alıp alaskaya devam edecek arkadaşlarla havaalanının içindeki koridordan polis kontrol merkezine ve valizleri alacağımız yere vardık.


devamı yakında.....

JFK HAVAALANI
Şişman polis memuru bir sen eksiktin amerikada der gibi yüzüme baktı.yorgun gözlerle yüzüme vizeme baktı.parmak izi mi kontrol etti.I 90 formumu imzaladı.ve artık resmen amerikadaydım saat gece 3.00 cebim de 500 dolar toplam 500 lira limitli 2 kredi kartı ilk alışverişimi poaça tarzı tatsız tuzsuz bişi ve aşırı tatlı sütlü kahveyle yaptım.14 saat sonra ilk sigaramı içtim.adamın biri elindeki valizi açtı o da ne için den 1 köpek çıktı meğerse o köpekle için özel taşıma çantasıymış.daha önce hiç görmemiştim.köpek mezarlarını da ilk kez amerkada gördüm.köpeklerin saltanat sürdüğü bir memleket.neyse türkiyedeyken ayırtığım ny-cleveland 100 dolarlık biletimi almaya delta hava yollarına gittim airtrain le.deltanın kendi özel binası var.ordaki siyahi bayan biletimin rezervasyon süresinin dolduğunu ve yeni biletin 400 dolar olduğunu söyledi ilk uçak sabah 9.00 daydı.o kadar param olmadığını öğrenci indirimi falan olup olmadığını sordum.kadın son anda bilet alson böyle olur.işte dedi.sonra bana 370 dolar dedi.hala pahalıydı.biraz daha dolaşıp diğer hava yollarına baktım .döndüğümde kadına bir şeyler yapıp yapamayacağını sordum bi kaç yeri aradı ve sonunda 280 dolara bileti aldım.200 dalorı peşin 80 doları maximum kartla verdim.ve jfk da dört dönmeye başladım.ciee yi aradım geldiğimi söyledim.türkiyedeki şirketimi de aradım.tabi ilk önce ailemi aradım.havaalanında calling card vermişlerdi onun tamamını kullandım.ve saat 8.00 de deltanınbinasına gittim ve uçağı beklemeye başladım.orada da başka eyaletlere giden türkler vardı ve 100 metre öteden anlıyodunuz türk olduklarını.uçağa bindim bu sefer körükle değilde direk uçağın yanından çıkan bir merdivenle bindik uçağa küçü kbir uçaktı ve ikram kraker ve meyve suyuyla sınırlıydı film falanda koymadılar zatn 2 saat olmadan cleveland semalarındaydık yukardan öbe öbek ağaçlar ve düzgün dizilmiş evler her 50- 60 evin yanında bir park. baseball ve football sahası.bu görüntü clevelanda hayran kalmam yetti.inmeye 5 dakika kala hostese iş adresi mi sorum oraı bilmiyodu ama türkçe merhaba nasılsın demeyi biliyordu çok sempatik yaklaştı daha önce istanbula uçmuş ve çok beğenmiş.ve nihayet clevelad hopkins havaalanındaydım yine ilk işim sigara içmek oldu bu sefer yamyam bi taksici nereye gideceğimi sormadı.insanlar ny takinden daha sakin ve sıcakkkanlıydı.50 cent atıp beni oradan alacak kişinin cep telefonunu aradım ama sesli mesaj servisi çıktı.sonra bi çocuk geldi.cedar pointe gidecekmiş onuda almaya gelen olmamış telefon açamayıda bilmiyo.bende de onda bozuk para yok kadının birine 5 dolar uzatıp bozmasını istedim. 2 tane 50 cent verip bir şey istemedi teşekkür ettik o çocuğa da cevap veren çıkmadı.ordaki bi adama nasıl gideceğimizi sorduk ben trenle 30 dakka gittikten sonra otobüsle 35 dakkada işyerime varabilirmişim.ama diğer çocuğun gideceği yere bir vasıta yokmuş adam çocuğu götürebileceğini söledi o gitti.bende trene doğru yol aldım.tren dediysem bizdeki banliyo treni gibi ama makinisti yok.5 dolar verdim görevliye bir makinaya attı parayı makina bozuk olarak geri verdi. 2 dolar atıp turnikeden geçtim ve trene bindim.ilk bindiğimde bir afiş dikkatimi çekti şüpheli bir şey görürseniz 911 i arayın 11 eylül olayları baya korkutmuş maerikalıları ormanın ve küçük kasabaların arasından sıyrılıp yer altıan inidik tower city last station.konyada ki kule site gibi ama altında tren garı var . 3 kat çıktıktan sonra cleveland merkezdeydim.hemen bir sigara daha yaktım.otobüs durağına gittim.bir zenci yaklaşıp sigara istedi 1 -2 tane kalmıştı vermedim.hangi otobüsün nhms hosta gideceğini sordum f11 di sanırım.beklemeye başladım. sarı tişörtlü telsizli bi adam var dı üstünde city help yazıyodu ona sordum otobüs ne zamn gelir diye hemen telsizle bir aradı gayet ciddi bir şekil de bana yardımcı oldu.ve saat 14.40 tı 15 .00 de otobüsüm geldi zenci ibir bayan sürüyodu otobüsü.10 dolar çıkardım 2.75 miş tek gidiş sınırsız bilet 4 dolar.kadın bozuk olup olmadığını sordu yok dedim. yabancı olduğumu öğrenci olduğumu söledim geç otur dedi. 40 dakka sonra sonra sondurağa geldik. kadın 20 dakka düz yürü senin şirket orda dedi elimde valizlerle kan ter için de hms host towpath travel plazaya vardım.

devamı yakında...

hms host towpath travel plaza
leş gibi olmuştum. terden yorgunluktan susuzluktan.deodorantımısıkıp bir sigara yakıp seyre daldım yeni işyerimi.bizim turistik dinlenme tesisleri gibi bir yer petrol istasyonu ,fastfoodlar,wc banyo çamaşır makineleri ,hediyelik eşya dükkanı herşey vardı. akrondan clevelanda gelenler yada pittsburgdan clevelanda gelenler dev otobandan yolu geçenler için bir durakrtı burası benim içinse ekmek teknesi 3 ay sürmesini umduğum yeni mekanım.sigara mı bitirip içeri girdim.ilk gördüğüm kişiye hms host nerde diye sordum kfc yi gösterdiler.orda kevın vardı çalışma arkadaşım.onu daha tanımıyodum ona sordum linda farrel a görüşecem diye ne biliyemi linda ohio bölge müdürüymüş mağaza müdürü mary geldi yüzünde telaşlı bi ifade sen kimsin dedi anlattım belgelerime baktı otele git dedi bilmiyorum oteli dedim. şurda otur bekle dedi. sanki gelmemden çok memnuniyetsiz bir ifadesi vardı. oturduğum gibi kafamı masay koyup uyumaya başladım.hey wake up we are going konuşan ekvadorlu bir kızdı.adı gisela neyse kırmızı bir minübüs kapıdaydı.içeri girer girmez selamğn aleyküm kardeş dedi bir kafam dönmüş aleyküm selam dedim fatihti konuşan gidene kadar konuştuk.ve sonunda motelimize geldik holiday inn in yanında howard johnnsan motel minübüsten inip odama yerleşmeye başladım.
devamı yakında....

HOWARD jOHNNSAN MOTEL
O da yaklaşık 80 metrekare büyüklüğündeydi.oda da 2 tane çift kişilik yatak bir televizyon,buzdolabı ütü ve masası ,masa,2 sandalye ,banyo,mikrodalga,ve elbise dolabı vardı.o da arkadaşlarım 2 türktü biri kayserili diğeri ordulu ordulu olanla türkiyedeyken msn de tanışmıştık diğeriyle orada tanıştık.ikiside kafa dengiydi.hemen yattım 2 saat uyumuşum kalktığımda diğer türklerin yanına gittik.fatih.aytaç,ali,mustafa ve gözde hepsi ıspartada öğrenciymiş.herşey önce bir hayal bir rüya gibi geldi bu jetlag olayı beni fena sarstmıştı.bana oteli gezdirdiler.howard johhson ın yanında holiday inn express hotel vardı.bir tane ortak bilgisayar,havuz jakuzi sauna spor salonu ve yemek salonundan bizde ücretsiz yararlanabiliyoduk tabiiki sınırsın ücretsiz kahve ve çaydan da.otelin dışında pilot benzin istasyonu vardı ve 5 dakika uzaklıktaki tek market ve wendy's ordaydı.sigara aldık winston 4.30 dolar ama if you buy 2 packet u save 1 dolar yani 7.60 dolara 2 paket winston aldım.değişik bi dizaynı vardı hem soft hem box yandan açılabilen winston box yapmışlar.saat 11 gibi herkes yattı bende yattım sabah 6 da kalktık ve işyerimdeki ilk gün için yeni güne uyandım biraz heyecan vardı tabii...

devamı yakında...
, hms host great lake travel plaza

howard johnson ın resepsiyonuna gidip muffin muz ve kahvede oluşan kahvaltımı yaptım bu muffinler ve kahve sınırsız ve bedavaydı ama 2 tanesi insanı doyurmaya yetiyodu.kahve bölümünde 5 çeşit şeker böyle küçük paketlerde kahverengi beyaz toz halinde küp halinde ve pudra şekeri halinde şekerler ve yine küçük paketlerde kremalar vardı.aslında o sıvı şeklindeki kremalardan burdada olsa türkiyede hoş olurdu amerikadan özlediğim şeylerden biride odur.6:30 servis şöförümüz jerry bizi almaya geldi ekvatorlular romenler bulgarlar ve biz türkler 10 kişi servise bindik jerry 40 yaşlarında komik bi adamdı yodaki araçlarla konuşuyo eliyle bazuka yapıp onlara ateşediyodu bir yandanda bizimle konuşuyodu.20 dk sonra great lake travel plazaya oryanyasyona girdik.great lake towpath in karşısıda arada otoban var yürüyerek otobandan karşıya geçmek yasak normalde 5 dk kalık mesafe dolanarak 15 dk sürüyor.great lake towpathin aynısı yapı olarak ve dikkatimi çektiki ny ka giderken otobüsün durduğu travel plaza lard hememn hemen aynı mimariye sahip.great lake d bizi oarnın müdürü karşıladıben ve yeni gelen 2 romen sabina ve mirellayı alıp bi odaya götürdü ve orada yaklaşık 1 saat formlar okuduk imzaladık iş güvenliğiyle ilgili cd izledik.müdür bize ne zaman işi bırakacağımız sordu ben 17 eylül demiştim.bize eğer sölediğimiz tarihten önce ayrılmazsak ekstra 200 dolar ödeyeceklerini söledi ne yazıkki ben o parayı alacak kadar uzun duramadım.saat 11 e gelmişti sabina mirella ve ben tekrar jerrynin minübüsüyle otele döndük. otelde kimse yoktu herkes işteydi biz de yarın 8 saatlik ilk iş günümğze başlayacaktık.o günün geri kalanı tv izlemek ve uyumakla geçti eee yarın için biraz enerji depolamak gerekliydi.
devamı yakında...
great lake travel plaza
uyanıp aynı muffinli kahveli kahvaltıdan sonra kapının önünde günün ilk sigaralarını içip servisi beklemeye başladık jerry geldi yine çılgın şöförümüz kendine özgü komik olmayan ama güldüğümüz esprileriyle beraber bizi işyerine ulaştırdı.ali fatih ve ben burger kingte başladık yeni bir iş gününe gözdede kasiyerdi ama onlar geleli 1 hafta olmuştu benimse 2. günümdü iş kolaydı patatesler kızartılıyor hamburgerler hazırlanıp verilen siparişe göre kasiyere gönderiliyordu ordaki ekranda hangi hamburgerden kaçtane yapmamız gerktiği yazıyordu.travel plazalar otobüslerin ve ailelrin mola yeri olduğu için baya yoğun oluyordu o gün deli gibi hamburger yaptık mısırlı olduğunu ve tıp öğrencisi olduğunu söyleyen maghdi bu yoğunluğun nothing olduğunu söyleyince biraz tedirgin oldum iş kolaydı ama insan ister istemez yoruluyordu.maghdi babasıyla beraber çalışıyordu amerikaya göçmen olarak yerleşmişlerdi.3 günüm burger kingte çalışarak geçti o 3 günün sonunda beni asıl yerim olan towpath travel plazanın kfc ve pizza hut ın beraber bulunduğu restoranına gönderdiler.40 günlük towpath günlerim böylece başlamış oldu.
devamı yakında.......
cleveland şehri
ilk hafta otelden işe işten otele şeklinde gayet monoton şekilde geçti.bazen 10 dk uzaklıktaki subway a gidip sandwich yiyorduk yada yakınlardaki cafede dondurma yemeye gidiyoduk.ilk off günümde şehir merkezine gidecektim.sabah 6 da kalkıp otobüs durağına doğru yürümeye başladım etrafta kimse yoktu ne de yoldan geçen arabalar vardı yolun sağ tarafında evler ve çimenler ağaçlıklar vardı biz şehirden uzakta olduğumuz için kaldırım yoktu bende yoldan yürüyerek otobüs durağına vardım.yoldayken karşı yoldan bir polis aracı geçmişti durakta beklerken o araç yanıma geldi içinden 2 polis memuru geldi.selam verdiler neden yoldan yürüyüp çimenlerden yürümediğimi sordular bende çimlere basmannın yasak olabileceğini ve yolda geçen araç olmadığını söyledim polis çimenlerden yürümem gerektiğini yoldan yürümenin tehlikeli ve yasak olduğunu söyledi bend birdaha olmaz dedim sabahın bu saatinde naptığımı sordu şehri gezeceğimi söyledim nerden geldiğimi ne iş yaptığımı falan sordu pasaportumu aldı polis aracına gidip telsizden ismimi okudu 30 dk ka geçmişti ve ben sinirlenmiştim polise her otobüz durağında bekleyeni durdurup pasaport kontrolü mü yapıyosunuz dedim hayır sadece sabajın köründe bekleyenlere yapıyoruz ve seni yabancı gördük buralarda dedi sonra pasaportumu verip iyi günler diledi.ve nihayet otobüs geldi içinde bi kaç zenciden başkası yoktu şöförde zenci bir bayandı otobüsün içindeki makinaya 4 tane 1 dolar yerleştirip allday card aldım bu kartla o gün sınırsız kere otobüse binebilirdim.ilk gitmek istediğim er cleveland state universty idi 35 40 dk ka sonra csu nun durağında indirdi beni şoför abla.saaat 7 civarıydı ve ben o gün muffinli kahvaltıdan yapmamıştım. starbucksa girip üzümlü kek ve kahve aldım 4 dolar civarı bişey ödedim.parayı öderken kasiyer kız nereli olduğumu sordu tr diyince müdürümüz şebnem de türk dedi ama şu an burada değil.starbuckstan elimde kahvemin kalan yarısıyla kampüse doğru ilerledim.banklarda oturan ve sigara dilenen homelesslardan başka fazla kimse yoktu o günün pazar olmasıda etkiliydi sanırım bu durumdan.kampüse girdim ve işletme fakültesine girdim.ordaki temizlikçiden öğrendimki pazar günü hiçbir hıca olmazmış ordan çıkıp great lake e doğru yürümeye başladım.zatenfutbol sahası rock müzesi bilim müzesi yani gezilebilecek yerler gölün etrafında toplanmışstı.
devamı haftaya...









great lake rock museum

Rock and Roll Hall of Fame ahmet ertegün ismini gördüğümde şaşırdığım ve daha sonradan internette hayatını araştırırken rock muzesinde isminin bulunma sebebi
atlantic recordsun kurucusu olması ve rock müzikle ilgili bir vakfın başkanlığını yapmasıymış.müzede ki görevliye ahmet ertegünün de benim gibi türk olduğunu gururla söyledim.müze cam bir pramit şeklinde dıştanda içtende büyüleyici bir mekan müzede gezerken rock tarihi hakkında bilgi edinebileceğiniz yazılar rock starların gitarları hatta motorsikletleri bie var clevelanddaki kilise korosu yada okulların amatör grupları bu binada halka açık konserler veriyor dinlemeye gelenlerin sayısıda azımsanmayacak kadar çok müzeden çıkarken gift shoptan alışveriş yapmak isterdim ama tahmin edebileceğiniz gibi diğer mağazadaki fiyatlara bakınca 30 dolara bir t shirt almak akıl karı değildi rock müzikle pek alakam olmamasına rağmen müzede 1 saatten fazla gezdikten sonra rock museum un hemen yanında yer alan ve benim daha çok ilgimi çeken science museum binasına girdim.zaten dışardan da hayli ilginç görünen bu binanın içi de bi okadar ilginç ve eğlenceli.

greatlake science museum

10 Mart 2010 Çarşamba

Uşşak Şarkılar


Uşşak Şarkılar
AKŞAM OLDU HÜZÜNLENDİM
Akşam oldu hüzünlendim ben yine
Hasret kaldım gözlerinin rengine
Gel mehtabım gel sevgilim gel yine
Hasret kaldım gözlerinin rengine

ALİŞİMİN KAŞLARI KARE
Alişimin kaşları kare/Sen açtın sineme yare
Bulamadım derdime çare aman
Görmedin mi ah civan Alişimi Tuna boyunda

Evleri var hane hane/Benleri var tane tane
Saramadım kane kane aman
Görmedin mi ah civan Alişimi Tuna boyunda

HAYDAR HAYDAR
Ben melanet hırkasını kendim giydim eğnime
Ar u namus şişesini taşa çaldım kime ne
Ah Haydar Haydar taşa çaldım kime ne

Gah çıkarım gökyüzüne seyrederim alemi
Gah inerim yeryüzüne seyreder alem beni
Ah Haydar Haydar seyreder alem beni

Gah giderim medreseye hu çekerim Hak için
Gah giderim meyhaneye dem çekerim aşk için
Ah Haydar Haydar dem çekerim aşk için

Sofular haram demişler bu aşkın şarabına
Ben doldurur ben içerim günah benim kime ne
Ah Haydar Haydar dem günah benim kime ne

Nesimi’ye sormuşlar yarin ile hoş musun
Hoş olayım olmayayım oyar benim kime ne
Ah Haydar Haydar oyar benim kime ne

BİR TATLI TEBESSÜMÜN
Bir tatlı tebessümün bin vuslata bedeldir
Gözlerin(3) hayat verir aşkın ise eceldir
İnan sevgilim sana benden başkası eldir
Gözlerin(3) hayat verir aşkın ise eceldir

BU AKŞAM GÜN BATARKEN GEL
Bu akşam gün batarken gel
Sakın geç kalma erken gel
Tahammül kalmadı artık
Sakın geç kalma erken gel

Cefa etme bana mahım
Sonra tutar seni ahım
Üzme beni şivekarım
Sakın geç kalma erken gel


DERELER ÇAĞLAR OLDU
Dereler çağlar oldu /Gözlerim ağlar oldu
Bir yare gönül verdim /Meskenim dağlar oldu
Yaktın yandırdın beni zalim aldattın beni

Ağlarım yandığıma/Yanarım kandığıma
Dağlar taşlar dayanmaz/Benim dayandığıma
Yaktın yandırdın beni zalim aldattın beni

DAĞLAR DAĞLAR
Ellerimle büyüttüğüm
Solar iken dirilttiğim
Çiçeğimi kopardın sen ellere verdin
Dağlar dağlar kurban olam yol ver geçem
Sevdiğimi son bir olsun yakından görem

Kuşlar döndü güller soldu
Yüce dağlar duman oldu
Belli ki gittiğin yerden kara haber var
Dağlar dağlar kurban olam yol ver geçem
Sevdiğimi son bir olsun yakından görem

FINDIKLI BİZİM YOLUMUZ
Fındıklı bizim yolumuz eşim aman aman
Hovarda hovarda çıktı da soyumuz
Bu bizim eski huyumuz eşim aman aman

Sen hancı ben yolcu çatma da kaşların
Sar dola boynuma kolların

Fındıklı’dan gelir geçersin aman aman
Salına salına sigara da içersin
Ne alır ne vaz geçersin aman aman

Sen hancı ben yolcu çatma da kaşların
Sar dola boynuma kolların



GEMİM GİDİYOR BAŞTAN
Gemim gidiyor baştan /Yelkenleri kumaştan
Açılıp denizlere/ Dolaşacağım baştan

Deniz eri al demiri vira vira vay
Dolaşalım limanları sıra sıra vay

Gemim yolcu yük taşır/Limanları dolaşır
Akdeniz bizim deniz/Olmaya pek yaraşır
Nakarat
Gemim gider durmadan/Halatları sırmadan
Ayyıldızlı bayrağım dalgalanır durmadan
Nakarat



GURBET O KADAR ACI Kİ
Gurbet o kadar acı/Ki ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı/Hepsi başka biçimde
Ne bir arzum ne emelim/Yaralanmış bir elim
Ben gurbette değilim/Gurbet benim içimde

Eriyorum gitgide/Elveda her ümide
Gurbet benliğimi de/Bitirdi bir biçimde
Ne bir arzum ne emelim/Yaralanmış bir elim
Ben gurbette değilim/Gurbet benim içimde



GÜN AĞARINCA BOYNUM BÜKÜLÜR
Gün ağarınca boynum bükülür
Dalarım uzaklara gönlüm sıkılır

Sorma ne haldeyim sorma kederdeyim
Sorma yangınlardayım zaman zaman
Sorma utanırım sorma söyleyemem
Sorma nöbetlerdeyim başım duman

Ah bu yangın beni öldürüyor yavaş yavaş
Kor kor alevler yanıyor içimde
Aşkın beni kül ediyor

Sorma ne haldeyim sorma kederdeyim
Sorma yangınlardayım zaman zaman
Sorma utanırım sorma söyleyemem
Sorma nöbetlerdeyim başım duman

GÜN GELİR DE BENİ UNUTURSUN
Gün gelirde beni unutursun(2)demiştin
Kalbimdeki bu derdi uyutursun(2)demiştin

Ne ben seni unutabildim
Ne bu gönlümü avutabildim
Ne bu derdimi uyutabildim
Unutamam seni (3) unutamam

Aşkını çekerim geleceksin(2) diyerek
Belki gözyaşımı sileceksin(2) diyerek
Nakarat


HANİ SÖZ VERMİŞTİN BANA
Hani söz vermiştin bana içmeyecektin
Yine başın dumanlı kirpiklerin ıslak
Gözlerin kanlı kanlı ah delikanlı
Ağlamayacaktın sızlamayacaktın
O zalimin adını anmayacaktın
İçip içip hep böyle yanacak mısın
Resmini eline alıp bakacak mısın
Yollarına bakıp da ağlayacaksın
Nakarat


MEHTAPLI GECELERDE
Mehtaplı gecelerde hep seni andım ah(2)
Belki gelirsin diye boş yere yandım ah(2)
Yeter Allah’ım yeter çektiğim çile ah (2)
Belki gelirsin diye boş yere yandım ah(2)

NE MEKTUP GELİYOR NE HABER
Ne mektup geliyor ne haber senden
Söyle de bileyim bıktın mı benden
Her akşam güneşin battığı yerden
Gözlerin doğuyor gecelerime

Geçilmez gurbetin sokaklarından
İçilmez suların pınarlarından
Öptüğüm o ıslak dudaklarından
Sözlerin doğuyor gecelerime

Çileli doğmuşum zaten ezelden
Hasrete alıştım ne gelir elden
Yaşlı gözlerime baktığın yerden
Gözlerin doğuyor gecelerime

NİYE ÇATTIN KAŞLARINI
Niye çattın kaşlarını
Bilmim yar suçlarımı
Ben ölürsem saçlarını
Yolma gayrı yolma leyli(4)

Ben yandım aşkın narına
Meyletmem dünya malına
Ben ölürsem mezarıma
Gelme gayrı gelme leyli(4)

PENCEREDEN KAR GELİYOR
Pencereden kar geliyor
Arkama baktım yar geliyor vay aman aman(3)hey
Terzi kolların kırılsın
Yarimede yelek dar geliyor vay aman aman(3)hey

Penceresi siyah perde
Nasıl da düştüm ben bu derde…
Ben bu dertten iflah olmam
Nasıl yatam kara yerde…

SEVGİ DOLU ŞU GÖNLÜM
Sevgi dolu şu gönlüm bir kuş gibi kanatlı
Dünyam seninle güzel hayat seninle tatlı
Sen benim her şeyimsin canımsın candan yakın
Unutur sanma sakın unutmam unutamam
Sevginle yanar gönlüm bağrımdaki ateşsin
Dünyamı aydınlatan hayat veren güneşsin
Nakarat


SİGARAMIN DUMANI
Sigaramın dumanı/Yoktur yarin imanı
Altından köşk yaptırdım/Gümüşten merdivanı

Oy Güllü Güllü Güllü/Peştemalı püsküllü
Hanım etme bu nazı/Gel bize bazı bazı
Bize Harputlu derler/Biz çekmeyiz bu nazı

Harputtan aldım bakır7Yosmam gözlerin çakır
O çakır gözlerine/Kurban olsun bu fakır
Nakarat

SEVENLER MESUT OLMAZ
Sevenler mesut olmaz derlerdi inanmazdım
Şimdi mesut değilsin bilseydim bağlanmazdım

Ben cihanı kederin hem kışı hem yazıyım
Yeter ki sen mesut ol ben her şeye razıyım
Gel artık dön artık ömrümüz geçmeden
Canım sevgilim

Günahın benim olsun sevabım senin olsun
Diliyorum Mevla’dan sevenler mesut olun
Nakarat

SİYAH EBRULERİN
Siyah ebrulerin duruben çatma
Gamzen oklarını aşkıma atma
Sana gönül verdim beni bırakma
Benim gözüm nuru gönlüm süruru

Yemeden içmeden külli beriyim
Senden ayrılalı cansız diriyim
Sinen üstünde kuru deriyim
Benim gözüm nuru gönlüm süruru

Öğüttür verdiğim tut benim sözüm
Severim demeye tutmadı yüzüm
Ah efendim benim aiki gözüm
Benim gözüm nuru gönlüm süruru

SOKAĞIN ARDINDAYIM
Sokağın ardındayım/Sabahın dördündeyim
Eller tatlı uykuda/Ben yarin peşindeyim

Senin yüzünden bitmiyor derdim
Bir sevgi uğruna ben ömrümü verdim

Sokağın ardı çarşı/Evimiz karşı karşı
Sevgilim barışalım/Dosta düşmana karşı
Nakarat

ZULMETLE AYRILIK BESTESİ YAPAN
Zulmetle ayrılık bestesi yapan
Beni düşünceye salan geceler
Ruhumda titreyen son nuru kapan
Neşeyi ümidi çalan geceler
Geceler geceler(3) ah geceler
Yeter yeter artık bu kadar çile
Nedamet hissiniz gelmez mi dile
Ufukta beliren ilk ışık ile
Ağarmış saçımı yolan geceler

BENZEMEZ KİMSE SANA(Beyati)
Benzemez kimse sana tavrına hayran olayım
Bakışından süzülen işvene hayran olayım
Lutfuna ermek için söyle perişan olayım
Bakışından süzülen işvene hayran olayım

KADİFEDEN KESESİ
Kadifeden kesesi
Kahveden gelir sesi
Oturmuş kumar oynar
Ciğerimin ah ciğerimin köşesi

Aman yolla Beyoğlu’na yolla
Aman yolla İstanbul’a yolla
Yolla yolla yar yolla

Kadife yastığım yok
Odama baktığım yok
Kitaba el basarım
Senden başka aman senden başka dostum yok
Nakarat

YANGIN OLUR BİZ YANGINA
Yangın olur biz yangına gideriz
Düz ovada keklik gibi sekeriz
Yokuşlarda şahin gibi uçarız

Sandık sandıklar içinde çok şanımız var Hazreti Mevla’ya yalvarmamız var

Beyoğlu’ndan kalktık sandık selamet
Galata’ya vardık koptu kıyamet
Hurşit Reis sandık sana emanet

Sandık sandıklar içinde çok şanımız var Hazreti Mevla’ya yalvarmamız var





BİR FİNCAN KAHVE OLSAM
Dün akşam yolda gördüm seni yıllardan sonra
Bir yabancı gibiydin dönüp bakmadın bana
Bunu senden ummazdım çok kırıldım ben sana

Bir fincan kahve olsam kırk yıl hatırım vardı
Ömrümü sana verdim dönüp baksan ne vardı

Belki görmem bir daha seni ömrüm boyunca
Üzülüp ağlar mıydın öldüğümü duyunca
Eline ne geçerdi beni kabre koyunca
Nakarat

SEVEMEDİM KARA GÖZLÜM
Sevemedim kara gözlüm seni doyunca
Hep kıskandım seni elden yıllar boyunca
Kuşlar gibi ikimiz bir yuva kuralım
Ayırmasın Mevlam bizi ömür boyunca

Aramıza kimse gelip girmesin
Ayırmasın Mevlam bizi ömür boyunca

Bana cefa ediyorlar bilmem nedendir
Benim korkum senden değil kaderimdendir
Herkes bana deli diye gülüp geçiyor
Senin aşkın beni kara gözlüm deli ediyor

Aramıza kimse gelip girmesin
Ayırmasın Mevlam bizi ömür boyunca

KAHVERENGİ GÖZLERİN
Sanki billur bir pınar
Kahverengi gözlerin
Ruhuma neşe sunar
Kahverengi gözlerin
Gözlerin yar gözlerin(2)
Gözlerin

Rüzgarlar kadar serin
Ufuklar kadar derin
Senin en güzel yerin
Kahverengi gözlerin
Gözlerin yar gözlerin(2)
Gözlerin

Mehtapta benzer aya
Bakarım doya doya
Sanki tatlı bir rüya
Kahverengi gözlerin
Gözlerin yar gözlerin(2)
Gözlerin


AYRILIK KOLAY DEĞİL
Ayrılık kolay değil
Onu sen gel bana sor
Günlerim yalnız seni
Aramakla geçiyor

Kader ayırdı bizi
Elimizden ne gelir
Sabrın sonu selamettir
Başa gelen çekilir

Bahtiyar olamadım
Garibim şu diyarda
Bir gün bende ölürsem
Arkamdan sen ağlama

Kader ayırdı bizi
Elimizden ne gelir
Sabrın sonu selamettir
Başa gelen çekilir


NE FAYDASI VAR

Ne Mecnun Ne Leyla Bir Çare Bulmuş
Ayrılık Her Aşkın Kaderinde Var
Kendini Zorlama Tatli Sözlerle
Teselli Etmenin Ne Faydası Var

Sanki Bir Gün Çıkıp Gelecek Misin
Sensiz Ne Haldeyim Bilecek Misin
Gözümden Yaşları Silecek Misin
Ağlama Demenin Ne Faydası Var

Buraya Kadarmış Yolumuz Demek
Acıyla Bağlanmış Sonumuz Demek
Tek Çare Tanrıdan Sabır Dilemek
Kadere Sitemin Ne Faydası Var



Söz : Ahmet Duyar
Müzik : Selami Şahin
KISMET DEĞİLMİŞ MUTLULUK
Kısmet değilmiş mutluluk
Unutmaya çalışırım
Bir sevenim olur elbet
Sevmesen de alışırım

Sen de açsam da gözümü
Yoktur bu aşkın çözümü
Zaman avutur gönlümü
Sevmesen de alışırım
Hasretine alışırım

Hep aynı kalsa acılar
İnsanoğlu nasıl yaşar
Bir gün küllenir anılar
Sevmesen de alışırım

13 Şubat 2010 Cumartesi

tek hece aşk


TEK HECE

Var mı beni içinizde tanıyan?
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim.
Kalmasa da şöhretimi duymayan,
Kimliğimi tarif etmek zor benim...

Bülbül benim lisanımla ötüştü.
Bir gül için can evinden tutuştu.
Yüreğine Toroslar'dan çığ düştü.
Yangınımı söndürmedi kar benim...

Niceler sultandı, kraldı, şahtı.
Benimle değişti talihi bahtı,
Yerle bir eylerim taç ile tahtı,
Akıl almaz hünerlerim var benim...

Kamil iken cahil ettim alimi,
Vahşi iken yahşi ettim zalimi,
Yavuz iken zebun ettim Selim'i,
Her oyunu bozan gizli zor benim...

Yeryüzünde ben ürettim veremi.
Lokman Hekim bulamadı çaremi.
Aslı için kül eyledim Kerem'i.
İbrahim'in atıldığı kor benim...

Sebep bazı Leyla, bazı Şirin'di.
Hat'rım için yüce dağlar delindi.
Bilek gücüm Ferhat ile bilindi.
Kuvvet benim, kudret benim, fer benim...

İlahimle Mevlana'yı döndürdüm.
Yunus'umla öfkeleri dindirdim.
Günahımla çok ocaklar söndürdüm.
Mevla'danım, hayır benim, şer benim...

Benim için yaratıldı Muhammet!
Benim için yağdırıldı o rahmet!
Evliyanın sözündeki muhabbet,
Enbiyanın yüzündeki nur benim...

Kimsesizim hısmım da yok, hasmım da
Görünmezim cismim de yok, resmim de
Dil üzmezim, tek hece var ismimde
Barınağım gönül denen yer benim...

4 Şubat 2010 Perşembe

YA RAB BELAYI AŞK İLE KIL AŞİNA BEN

Ya râb belayı aşk ile kıl aşina beni
Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni

Az eyleme inâyetini ehli derdden
Yani ki çok belâlara kıl mübtelâ beni

Oldukça ben götürme belâdan iradetim
Ben isterim belâyı çü ister belâ beni

Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigarımın
Geldikçe derdine beter et müptelâ beni

Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim
Vaslına mümkün ola getürmek saba beni

Nahvet kılıp nasib fûzûlî gibi bana
Ya râb mukayyed eyleme mutlak bana beni

Fuzuli

3 Şubat 2010 Çarşamba


Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.

Işıgi gördüm, korktum.

Ağladım.


Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.

Gün geldi sonsuz karanlığa ugurladım sevdiklerimi. ..
Ağladım.


Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalinan zamanlar olduğunu

öğrendim.

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde
iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi ögrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin saglam zemini üzerine kurulduğunu

ögrendim.

Insan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu. ..
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.


Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydinlatmanin yollarini ögrendim.
Sonunda evreni aydinlatabilmek için önce çevreni aydinlatabilmek gerektigin ögrendim.

Ekmegi ögrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmegi hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...


Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabaliklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.

Düşünmeyi ögrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek

olduğunu öğrendim.


Namusun (doğruluk) önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el
sürmemek olduğunu öğrendim.


Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da

lezzet kattıgını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının
hayatı tadacağını öğrendim.

Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...


MEVLANA

26 Ocak 2010 Salı


Bu yazımız yönetim sürecinde; kadın yöneticinin olası profilini incelemek üzere kaleme alınmıştır.

Ve daha yazının başında yöneten kadın; sayısını artması dileğimizi belirtelim ki, erkek egemen yönetim sürecinin lalezar'a dönmesini isteğimizi açıklamış olalım.

Yapılan araştırmalar; yönetim dünyasında, üst yönetim kademelerine tırmanan kadınların, erkek yönetici profiline uygun davranışlar sergilediğini göstermektedir. Özellikle otoriter kadın tiplemesi yaygınlaşmaktadır. Güçlü imajı verilmesi diğer birim yöneticileri ve dışalemin böyle algılaması gerektiği gibi yaklaşım tarzı mevcuttur. Duygusallığa yer yoktur, * Demir Leydi olmak zorunda olduğu düşünülmektedir. Aksi sözkonusu olduğunda, kariyer basamaklarını tırmanmak zorlaşmaktadır.

Kadın yönetici doğası gereği; Anaç bir yönetici profiline sahip olmakla birlikte, Cazibesi ile dikkatleri üzerine çekmeyi başarmaktadır. Bu yönüyle, eğitim derecesi ve iş bitirme becerisi gölgelenebilmektedir. Yönetici kadına; yapılan en temel eleştiri rol çatışması içerisinde olduğu yöndedir. Ev dünyasında anne olan, yönetici kadın; İş dünyasında bu rolü sürdürdüğü gözlenmektedir. İşgörenlerin, sorunlarıyla bir bir ilgilenmeye kalkması zaman ve yönetim teamülleri açısından kurum içerisinde zaafiyet olarak değerlendirilmektedir. Başkaca eleştiri noktası da işi yaptırma süreçinde takınmış olduğu tavrı yüzündedir. Erkek yöneten; işleri emir-komuta zincirine uygun olarak yaptırmaktadır. Oysa kadın yöneten rica-komuta etmektedir. Sonuç alma bakımından, erkek yöneten, otorite ile sonuç alabilmekte, kadın yöneten ise bitmeyen işleri kendisi tamamlamak zorunda kalmaktadır. Nasıl olsa işgören: Anaç, kadın yöneticisine uygun bir yalan bulmuştur. Bu da acil bitmesi gereken; raporları yöneten kadın tarafından yapılması demektir.

Mesleki gruplama açısında. eğitim yönetimi süreçinde, STK'lar gibi gönüllü kuruluşlardaki, yöneten kadın, daha başarılı olduğu gözlenmektedir. Anaç ve duygusallığı bu tip organizasyonlarda artı puan olabilmektedir.

Kurtuluş savaşının, kadın liderleri; ''Sultan Ahmet Meydanında halkı galeyana getiren konuşmasıyla Halide Edip; Erzurum da Nene Hatun ve daha ince isimsiz Türk analarıdır. Hepsinin en üstün özelliği anaç ve duygusallığıdır.

Son Söz: kadın yönetenin beyin arkasında saklı tuttuğu, evlendiğim zaman zaten işimden ayrılırım; hem ev hem iş çok zor olur, gibi düşünce kalıblarından vazgeçmeli, Mevlana'ca '' Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol'' yaklaşımı benimsemelidir. Bırak, erkek yöneten erkek gibi yönetsin; sizler kadın yöneten olarak; erkekleri takip etmekten vazgeçin... ''Elinizin hamuruyla erkek işine'' karışın lütfen...